Haklı mı, özgür mü olmak istiyorsun?
Beslendiğin hangi kimlik varsa , onun tam tersini de içinde taşırsın. Zihin bu şekilde işler, bir şeyi iyi diye tanımlıyor, etiketliyorsa aynı zihnin kötü tanımlamasının olması kaçınılmazdır. Acı varsa zevk de vardır, güzel varsa çirkin de vardır. Liste bu şekilde uzayıp gider. Biri varsa diğeri mutlaka vardır.
Diyelim ki çok güçlü olduğumuza inanıyor olalım. İçimizde zayıflık olarak yargıladığımız şeyler de vardır. Ama genellikle o zayıf tarafı görmek ve kabullenmek istemeyiz ve hatta etrafımızdaki ‘’zayıf’' olanlara karşı da aşırı bir tepki hali içinde oluruz. Çünkü güçlü olmayı, kişilik dediğimiz sahte benlik duygumuzun bir parçası yapmışızdır, bu parçayı korumak, öyle olduğumuzu göstermek için çabalamak adeta ölüm kalım savaşı haline gelir. Bu öylesine derinlere işlemiş bir kısır döngüdür ki, mutlu olmak istiyorum der durur ama bu sahte benliklerimizi korumak için kavgalar eder, eleştirir, dedikodu yaparız.
Aslında mutlu değil haklı olmak isteriz. Dış dünyada en sert eleştirdiğiniz her ne varsa, içinizde bir yerlerde nokta kadar da olsa aynısı sizde vardır ve dış dünya (oradaki olaylar ve kişiler) sürekli tüm düğmelerinize basarak , sizi görmek istemediğiniz bu gerçeğe uyandırmak ister. Evrenin sonsuz sınırsız bir sabrı vardır ve hiç acelesi yoktur. Uyanmanız gereken gerçek, siz uyanana dek acı vermeye devam eder. Gördüğünüz kabus ne kadar sarsıcı ise uyanma olasılığınız o kadar yüksek olur.
Hayatın bu kısır döngüsünden nasıl çıkacağımı bilmez halde acı çekerken, The Work yöntemi ile tanıştım. Bu kadar etkili ve kendi kendine yapılabilen karşılaştığım ilk ve tek yöntemdi, halen de öyle.